15 Temmuz 2016 Cuma

Bağışıklık Sistemi

İmmün sistemi, (bağışıklık sistemi) hastalıklara karşı koruma yapan hastalık etkenleri ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok eden işleyişlerin toplamıdır. Çevremizdeki dünya ile etkileşimimiz sırasında bulaşıcı hastalıklardan, bakterilerden, virüslerden korunma yeteneğimiz büyük ölçüde bağışıklık sistemimizin sağlıklı işleyişine bağlıdır. Sadece çevremizden gelen hastalıklardan değil, örneğin kanser gibi ilerleyici hastalıkların gelişiminin engellenmesi, kanserli hücrelerin yok edilmesi yine bağışıklık sisteminin görevleri arasındadır.
Doğal İmmünite ve Edinsel İmmünite:
''Doğuştan gelen'' koruyucu sistemler: Öğrenme süreci gerektirmez, sürekli çalışmaktadırlar. Hastalık etkenlerine karşı hızla bağışıklık yanıtı oluştururlar. Bir etkene özgül değil, genel bir yanıttır.
''Edinilmiş'' (sonradan kazanılan) koruyucu sistemler: Hastalık etkeni ile karşılaştıktan sonra ortaya çıkar. Bağışıklık yanıtının oluşması zaman alır. Yanıt hastalığa neden olan etkene özgüldür. Doğuştan gelen sistemlerden genelde daha etkindir.

Bağışıklık Sistemi, patojen organizmaların vücuda girmelerini engellemek veya girerlerse vücuda girdikleri yerde yutmak, yayılmalarını engellemek ya da geciktirmektedir. Bağışıklık sistemi bu görevlerini yaşam süresi boyunca sürdürür ancak bazı koşullarda yardıma gereksinim duyabilir. Bu sistem, aynı nörolojik sisteme benzer bir yapıya sahiptir. En önemli özelliklerinden biri; kendi ve kendisine yabancı milyonlarca değişik düşmanı tanıyıp ayırt edebilme yeteneğine sahip olmasıdır. Bir diğer özelliği de, hatırlama yeteneğine sahip olmasıdır. Bu özelliği sayesinde bağışıklık sisteminde görevli olan tüm hücreler, ilk karşılaştı yabancıyı görür, belleğine kaydeder ve daha sonra gördüğünde de hatırlar.
Bağışıklık Sistemimizin vücudumuzu savunmada başarılı olmasının altında yatan en önemli etken ise, vücudumuz içerisinde detaylı ve dinamik bir iletişim ağına sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
Milyonlarca hücre, arı kovanının etrafını saran arı kümeleri gibi bir araya gelip seriler halinde organize olur ve bilgileri arkadan ileriye doğru iletir. Bir kez bağışıklık hücreleri uyarı aldıkları zaman, taktiksel birtakım değişikliklere giderek çok güçlü kimyasallar üretmeye başlarlar. Bu maddeler hücrelerin kendi büyüme ve hareketlerini düzenlemelerine izin vererek vücut savunmasını başlatır. Canlılar öldüğünde, bağışıklık sistemleri de yok olur. Saatler içerisinde vücudu çok çeşitli bakteri, parazit ve mikrop istila eder. Ancak bunların hiçbiri bağışıklık sistemimizin çalıştığı zaman vücuda giremez. Ama bağışıklık sistemimizin bozulduğu veya yok olduğu noktada savunma kapıları sonuna kadar açık kalır. Bunun sonucunda da alerji,artrit, enfeksiyonlar veya AIDS gibi birçok hastalık gündeme gelebilir.
Tekrarlayan ya da kronik enfeksiyonlar sadece bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda ortaya çıkar. Zayıf bir bağışıklık sistemi enfeksiyona yol açar, enfeksiyon bağışıklık sisteminde hasara neden olur ve bu da vücut direncini daha da zayıflatır. Düşük bağışıklık işlevinin en yaygın nedeni besin yetersizlikleridir.  Günlük beslenmede çok fazla şekere yer verilmesi, obezite, alkol tüketimi çeşitli nedenlerle bağışıklık sisteminin işlevini azaltır.

Bağışıklık Sistemini Güçlendirmek için Neler Yapmalı?
Yeterli protein alımı en iyi düzeyde bağışıklık işlevi için şarttır. Fakat fazlası yine bağışıklık sistemimizi olumsuz yönde etkiler. Vücuda alınan besinler enerji için oksijenle yandığında serbest radikaller yani oksijen içeren son ürünler oluşur. Serbest radikaller hücre ve dokularda çoğaldığında DNA yapısında hasara neden olur Ayrıca sigara, hava kirliliği, radyasyon vb. nedeniyle de serbest radikaller artar. Artış durumunda kanser, kalp-damar hastalıkları, artritler vb. sağlık sorunları oluşur. Serbest radikallerin yarattığı olumsuz etkinin önlenmesi ve etkisinin en aza indirilmesi için yeterli miktarda antioksidan tüketilmelidir.

Hangi Vitaminler Bağışıklık Sistemini Destekliyor?
Bağışıklık sisteminin desteklenmesinde kullanılan en önemli maddeler A, E, C, B vitaminleri, karotenler, demir, çinko ve selenyumdur.
A vitamini: Antitümör aktivitesi, savaşçı hücreler (akyuvar) güçlendirilmesi, antikor tepkisinin arttılması dahil pek çok bağışıklık sürecini destekler ve uyarır. Eksikliğinde olan kişiler özellikle viral enfeksiyonlara daha kolay yakalanır. Süt, balık yağı, yumurta önemli kaynaklarıdır.
Betakaroten: Serbest radikallerin tutulmasını sağlar. Yeşil yapraklı sebzeler, kırmızı, turuncu, koyu sarı renkli sebzeler önemli kaynaklarıdır.
C vitamini: Antiviral ve antibakteriyal etkisinin yanı sıra bağışıklığı arttırır ve güçlendirir. Turunçgiller, yeşil biber, maydanoz, kiraz, kavun önemli kaynaklarıdır.
E vitamini: Serbest radikallerin tutulmasına yardımcı olur. Soya, susam, ceviz, badem, fıstık, vb yağlı tohumlar önemli kaynaklarıdır.
Folik asit-B12 vitamini: Eksikliği savaşçı hücre sayısının ve enfeksiyona neden olan organizmalarla savaşma yeteneğinin azalmasına neden olur. Folik asit özellikle ıspanak olmak üzere yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller önemli kaynaklarıdır. B12 kırmızı et, balık, yumurta, tavuk, süt ve süt ürünleri önemli kaynaklarıdır.
Demir eksikliği:Lenf bezlerinin yapısının bozulması, savaşçı hücrelerin işlevinin azalması gibi bağışıklık sisteminde önemli bozukluklara neden olur Özellikle kırmızı et, yumurta da hayvansal demir, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzelerde bitkisel kaynaklı demir bulunur. Hayvansal kaynaklı demirin vücuttaki kullanım oranı bitkisel kaynaklı demire göre daha yüksektir.
Çinko: Birçok virüs cinsinin çoğalmasını engeller. Pek çok bağışıklık sistemi reaksiyonunda hayati rolü vardır. Yumurta, et ve sütte yoğun bulunur.
Selenyum: Bağışıklık sisteminin tüm parçaları üzerinde etkisi vardır. Aşırı vitamin tüketiminin zararlı etkileri olabilir. Yağda eriyen vitaminler (A, D, E, K) vücutta depoladığı için uzun süre yüksek doz alımları durumunda toksik etki görülebir. Aşırı C vitamini bazı organlarda soranlara, B6 vitamini sinir sistemi hasarına neden olabilir.

Bağışıklık Sistemini Güçlendirmek için Hangi Sebze ve Meyveler Tüketilmeli?
İçerdikleri antioksidan maddeler nedeniyle sebze ve meyve tüketimi kansere karşı korumada oldukça etkin bulunmuştur.
Domates içeriğindeki likopen nedeniyle; prostat, meme, sindirim sistemi, mesane, deri ve serviks kanseri riskini azaltmaktadır.
Turunçgil meyvesinin içeriğindeki karoten nedeniyle kanser önlemede önemi büyüktür.
Brokoli, karnabahar ve lahana gibi bitkisel besinlerin içerdikleri glukozinolatlar nedeniyle kanser riskini azalttığı bilinmektedir.
Keten tohumu içeriğindeki lignan dolayısıyla meme ve akciğer tümörüne karşı korumaktadır.
Sarımsak ve soğanda bulunan allilik sülfitler bağışıklık sistemini güçlendirir, serbest radikallerin atılımını arttırır, tümör hücre çoğalmasını engeller, kolesterol düzeyini azaltır.
Omega 3 yağ asitleri en önemli kaynağı balıktır, meme ve akciğer kanserini azalttığını gösteren veriler vardır.
Probiyotikler ise hastalık yapan mikroorganizmaların çoğalmasını engeller, bağırsağın düzenli çalışmasına yardımcı olur. Kansere karşı koruyucu etkisi vardır. Yoğurt ve kefirde yoğun bulunur. Bu probiyotik bakteriler besin olarak prebiyotikleri (pırasa, enginar, patlıcan, soğan ve sarımsakta bulunan karbonhidratları) kullanır. Bu açıdan beraber tüketildiklerinde daha iyi fayda gösterirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder